Ebeveynlerden kalıtsal olarak geçen Talasemi (Akdeniz anemisi), dünyanın birçok yerinde görülen bir kan hastalığı olarak biliniyor. Üç tip olarak görülen Akdeniz anemisinin ağır tipinin, bebeklik döneminde başlayarak sürekli kan nakli gerektiren bir hastalık olduğunu ifade eden Emsey Hospital’dan Hematoloji ve Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Birol Baytan, Akdeniz anemisine ilişkin bilgilendirmede bulundu.
Prof. Dr. Baytan, “Birinci tip olan Talasemi Majör’e (Hasta Tip) sahip çocukların kendileri için gerekli hemoglobini yeterli miktarda yapamazlar. 3-4 aylıkken başlayan, sürekli kan nakli gerektiren çok ciddi bir kan hastalığıdır. Halsizlik, solgunluk, iştahsızlık, huzursuzluk, karaciğer-dalak büyümesi sonucu karın şişliği, sık sık ateşlenme, iskelet sisteminde değişiklik, yüz ve kafa kemiklerinden başlayarak kemiklerde değişiklik ve tipik bir yüz görünümü ortaya çıkar. Bu hastalar hayatları boyunca düzenli tedavi görmek zorundadırlar. Uygulanan tedaviler zor ve pahalıdır” dedi.
HAMİLELİK ÖNCESİ KONTROL EDİLMELİ
Prof. Dr. Birol Baytan, genellikle 1 yaşından sonra tanı konulan ve ikinci tip olarak bilinen Talasemi İntermedia (Orta Hastalık Tipi) hakkında ise, ağır tip kadar olmasa da genellikle enfeksiyonlar ve stres sonrasında kan verilmesine ihtiyaç duyabileceğini belirtti.
Baytan, sözlerine şöyle devam etti:
“Sağlık görümlerinde bir farklılık olmadan yaşayan Talasemi Minörlü (Taşıyıcı Tip) çocukların ilerde taşıyıcı tip başka biri ile evlenmeleri sonucu; her gebelikte yüzde 25 olasılıkla normal, yüzde 50 olasılıkla taşıyıcı, yüzde 25 olasılıkla hasta çocuk doğabilir. Eğer ebeveynlerden biri taşıyıcısı ise doğacak her çocuk yüzde 50 ihtimalle taşıyıcı olabilir. Bu nedenle anne ve babaların çocuk sahibi olmadan önce talasemi taşıyıcısı olup olmadıklarını bilmeleri önemlidir. Talasemi taşıyıcılarının büyük çoğunluğu bu hastalığı taşıdıklarını bilmezler. Taşıyıcılık bulaşıcı değildir. Talasemi taşıyıcılığı bir hastalık değildir ve tedavi gerektirmez. Taşıyıcılık evlenmeye engel değildir. Ancak iki taşıyıcının evlenmesi halinde gebelik öncesi mutlaka kadın doğum doktoruna ve takip eden doktorlarına bilgi verip riskleri öğrenmeleri gerekir.”
AKRABA EVLİLİĞİ GÖRÜLME SIKLIĞINI ARTIRIYOR
Akraba evliliklerinin talasemi gibi genetik geçişli hastalıkların toplumdaki sıklığını artırdığını belirten Prof. Dr. Birol Baytan şunları kaydetti:
“Türkiye’de her 5 evlilikten biri akraba evliliğidir. Yakın akraba evliliklerinin oldukça yüksek olduğu ülkemizde bu gerçek bir toplumsal sorundur. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınlarına göre, dünyada talasemi ve anormal hemoglobin sıklığı yüzde 4.5 yani 240 milyon taşıyıcıdır. Her yıl yaklaşık 300 bin hasta çocuk dünyaya gelmektedir. Talasemi de doğum öncesi tanı yöntemlerinin geliştirilmesi, taşıyıcıların taramalarla ortaya çıkartılması koruyucu tedavi bakımından çok etkili olmuş ve gelişmiş ülkelerde talasemi sorunu büyük ölçüde çözülmüştür. Anne veya babadan biri taşıyıcı ise hasta çocuk olmaz ancak yüzde 50 taşıyıcı çocuk doğma riski vardır. Anne ve babanın ikisi de taşıyıcı ise yüzde 25 hasta çocuk, yüzde 50 taşıyıcı çocuk, yüzde 25 de sağlam çocuk doğma şansı vardır.
EN ÇOK ANTALYA VE ÇEVRESİNDE GÖRÜLÜYOR
“Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılan çalışmalara göre Talasemi taşıyıcılığı Batı Trakya’da yüzde 10.8, Bursa’da yüzde 1.7, Konya’da yüzde 3, Denizli’de yüzde 3, Muğla’da yüzde 7.8, Antalya çevresinde yüzde 12, Hatay’da yüzde 5.9, Adana’da yüzde 5.5, Mersin’de yüzde 3.5, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 0.6 bulunmuştur” diyen Prof. Dr. Birol Baytan, “Tam kan sayımı ve hemoglobin elektroforezi ile tanı konur. Tam kan sayımında hemoglobin ve MCV değerleri düşüktür. Hemoglobin elektroforezinde ise A2 ve/veya F yüksekliği söz konusudur” şeklinde bilgilendirmede bulundu.
DEMİR TEDAVİSİNE GEREK OLMAYABİLİR
Prof. Dr. Birol Baytan açıklamalarına şu sözlerle tamamladı:
“Eğer talasemi taşıyıcısı iseniz hafif derecede kansızlığınız olabilir. Bu kansızlık hatalı olarak diğer anemi nedenleri ile özellikle demir eksikliği anemisi ile karıştırılabilir. Taşıyıcılara demir eksikliği sanılarak demir tedavisi yapılabilir. Hâlbuki bu durumda çoğunlukla demir tedavisine gerek olmayabilir. Bazen demir eksikliği ile beraber olabilir. ”